LuvilerLuviler, Anadolu'da yaklaşık olarak M.Ö. 2300'e doğru ortaya çıkmış bir halktır. Benzersiz bir yerli hiyeroglif yazısı ve Mezopotamya'dan ithal edilmiş çivi yazısı ile yazılmış olan Anadolu dillerine mensup Luvice dilini konuştukları da bilinmektedir.[1][2] Anadolu'nun Hitit öncesi tarihi henüz tam olarak aydınlatılamamış olmakla birlikte 1906'da Hititlerin antik başkenti Hattuşaş'ta bulunan çivi yazılarının çözülmesiyle Anadolu'ya yapılan Yunan göçünden çok daha önce bu topraklarda Anadolu'nun yerlileri sayılabilecek Luvilerin yaşadığı ortaya çıkmıştır.[2] Hititlerin çivi yazılı belgelerinde bu halktan Luvian / Luvili olarak söz edilmektedir. Hitit İmparatorluğu'nun yıkılmasından sonra Hititlerin çivi yazısının unutulmuş olmasına karşın Luvi dili, yazısı biraz değişikliğe uğramakla birlikte Anadolu'da varlığını sürdürmüştür. Pelasgların konuştuğu Pelasgus (Pelasgós) adı verilen dilden kalma tarihsel adların Luvi dili temeline dayandığı ortaya çıkmıştır. Hitit yazıtlarında Luviler'den söz edilirken bir çeşit ikinci sınıf insan muamelesi yapıldığı görülür.[2] Truvalıların da Luvi dilini konuştuğu ileri sürülmüştür.[3][4][5] TerimLuvi adı, Boğazkale yakınlarındaki Hattuşaş'ta yapılan kazılardaki Hitit arşivlerinde bulunan Luvice dilinde yazılmış olan metinlerin gün ışığına çıkmasıyla ortaya çıkmıştır. Hitit ve Luvi metinlerinde doğrudan böyle bir budunsal halktan bahsedilmemekle beraber, Luviler halk adlandırması da Luvice anadilini konuşanların belirlenmesi için oluşturulmuş çağdaş bir terimdir ve 'Luviler' etnonimi de bu dil tanımlamasından oluşturulmuştur. Bununla beraber o zamanlarda günümüz anlamında 'halk' veya 'etnisite' terimbilimi de olmadığı varsayılmaktadır, zira Hitit metinlerinde halk veya millet isimleri daha ziyâde istisnâdır ve luvili dil tâbirinin ise yabancı bir Hitit terimi olduğu ve Luvi anadilini konuşanların ise kendi dillerini farklı olarak adlandırmış olabilecekleri de düşünülmelidir. Eski Hitit kanunlarında Luvi dili konuşulan bölge ve coğrafyaların tamamı olmasa da bir kısmı Luviya olarak adlandırılıyordu ve bir yer adı olan Luviya toponimi ise (bazen Luwia veya Luvia olarak da yazılır) Hitit kitābelerinde belgelenmiştir. (Hititçe:KUR URUlu-ú-i-ia; Demonim:URUlu-ú-i-um-na-aš; Lu(v)iumna- 'Luviya ülkesinin sakinleri'[6] anlamına gelir ve bu minvālde etnolinguistik bir topluluk olarak değil de sadece bölgesel olarak tanımlanmış bir topluluk olarak anlaşılmalıdır[7] ve Luviya toponiminden türetilen Hitit belirteci (lu-ú-i-li; lu(v)ili ise sadece Nesice ile ilgili olan Luvi dilini ifade etmektedir. 'Luviya' Luviya ülkesi olarak Palā ülkesi ile birlikte, yalnızca Hitit'in başkenti Hattuşaş'taki yazılı olan Hitit/Nešili Yasalarında (§§ 5, 19, 20, 21, 23) görünür ve tasdîk olunmuştur.[8] Luviya ülkesi konum olarak Kızılırmak nehrinin batısında olması gerektiği hâlde yerelleştirilememektedir, ancak her hâlükârda antik Hitit merkezinden batı veya güneybatı yönlü bir konumda olması da muhtemeldir. Nešili Yasaları'nın daha yakın tarihli nüshasının bir dökümünde ise Luviya adı kabaca Mira ve Seha Irmağı Ülkesine karşılık gelen ve bir Batı Anadolu krallığı olan Arzava[9] ile değiştirilmiştir ve bu yüzden daha önce her iki ülkenin de aynı olduğu varsayılıyordu. Luviya topraklarının Arzava tarafından boyun eğdirilmiş olması veyahut önemini yitirmesi ya da tamamen yok olması da daha da olasıdır. Ayrıca Luviya'nın aksine Arzava toprakları Hititler tarafından düşman bir ülke olarak görülmüş ve tasvir edilmiştir. Filolog İlya S. Yakuboviç; Luviya adını Luvice *lūwa- 'dan Proto-Anadolu *lóugo- aracılığıyla Proto-Hint-Avrupa (PHA) *lóuko- 'tarla, ova' anlamında olacak şekilde türetilmesini önerir. Eski İngilizce lēah 'çayır, orman' ve Eski Yüksek Almanca lôh 'koru', loh ile karşılaştırılabilir.[10] Dilbilimci Profesör Robert Beekes; Lidyalılar'ın (Eski Yunanca Λῡδός - Lȳdós) adını /y/ ila /d/, (kurallı ses değişimi) yani (lyd) olarak sertleştirerek Luviya'dan türetmeyi önerir; Daha eski araştırmalarda ise Luviya ile Likya (Hititçe:Luqqa) arasında bir bağlantı olduğu varsayılıyordu, çünkü lu-ú-i-li bir zamanlar Sümer logogramı; 𒌨𒁇𒊏 (UR.BAR.RA-i-li (‘KURT-i-li') olarak yazılmıştı ve Antik Yunanca'da kurt anlamında λύκος (lýkos) kelimesi vardı.[12] Bu modası geçmiş varsayım dilbilimsel olarak savunulamaz ve logogram; (UR.BAR.RA-i-li)'nin yanlış bir yorumlama olduğu da ortaya çıkmıştır. Hitit dışı gelenekte ise kārum Kaniš'ten gelen eski Asur metinlerinde, hiçbir ayrım gözetmeksizin yerli Anadolu nüfusu nuwā'um olarak adlandırıldı ve bazı araştırmacılar bunun izini Luvi ismine kadar götürdüler ve Luvilerin adına atfettiler ve ön sesteki l/n-değişiminin ise o zamanlardaki Hurricenin aracılık etkisinden kaynaklandığını ileri sürdüler.[13] Kültepe'nin Kārum dönemi çok az Luvi unsuru barındırdığından bu da pek olası değildir ve tartışmalıdır.[14] Antik Mısır'dan III. Amenhotep Cenaze Tapınağı'ndan gelen ve tapınağın kuzey revâğındaki bir heykelin kāidesi üzerinde yazılı olan ve Ege bölgesinden yer adlarının listelendiği yazıtta, diğer yer adlarının yanı sıra Luviya olarak da yorumlanan ra-ʿa-w3-3-n-3 ⟨r/la-va-na; ismi de vardır.[15] Karşılaştırmalı dilbilimci Paul Widmer, Knossos antik şehrindeki Linear B'de tasdiklenen Miken Yunancası terimi ru-wa-ni-jo'nun /Luvanios/‘Luviler’ olarak yorumlanması gerektiğini öne sürmüştür,[16] ancak *Luvan- kökünün yakın zamanda var olmadığı da gösterilmiştir.[7] Hem Antik Mısır hem de Miken den gelen isimler farklı şekiller de okunabilir ve sorunlu olan *Luvan- biçimine kadar da izlenmesi gerekir[7] ve ek olarak Mısır adı Ravana veya Lavana olarak da daha da iyi okunabilir.[17] TarihErken dönemlerLuvilerin ön erken dönemleri hususunda net bir fikir birliği yoktur ve dolayısıyla da bu daha sonra Anadolu'da ortaya çıkacak olan Proto-Hint-Avrupa dili konuşan nüfusun varsayılan yerelleşmesine de bağlıdır; ve bunun için Ermeni Yaylası,[18] İran,[18] Balkanlar ve Pontus-Hazar bozkırları önerilmiştir.[19][20][21][22] Anadolu'ya giriş yolları bilinmezliğini korurken, Anadolu'ya olan göçlerinin ise Karadeniz'in batı (Balkan) veya doğu (Kafkasya) kıyısından gerçekleşip gerçekleşmediğidir ve bu net bir şekilde belirlenemez. Fakat dilbilimci Haig Melchert; Luvilerin M.Ö.3000 dolaylarında antik Trakya'dan Anadolu'ya doğru girişi îmâ eden Eskişehir'deki Demircihöyük kültürüyle (M.Ö 3500-2500) ilişkili olduklarını öne sürer.[23] Daha da mâkul olan diğer bir teoriye göre ise hızlıca genişleyen (M.Ö 4000-2000) Kura-Aras kültürünün Proto-Luvileri tarafından gerçekleştirilen ve doğudan Aras nehri boyunca batıya Kilikya'ya doğru olan bir göç ve göç yolu olduğudur.[24][25] İlāveten başkaca bir belirsizlik ise Luviler'in diğer Anadolu halkları olan Hititler, Lidyalılar ve Palālılardan ayrışmalarının sadece Anadolu'da mı yoksa çok daha öncesinde mi gerçekleştiğidir ve bu durum şimdilik tartışmalıdır. Proto-Anadolu dili'nin M.Ö. 3. binyılda ve her hâlükârda en geç M.Ö. 2500 yıllarında parçalanmaya başladığı da tahmin edilir.[23] Orta Tunç ÇağıLuviler hakkındaki bazı kanıtlar M.Ö. 2000 yıllarına ait tarihî kayıtlardan da gelmektedir. M.Ö. 1950 ve 1700 yılları arasına tarihlenen döneminin Asur sömürgesi olan Kültepe'deki Eski Asur İmparatorluğu'nun belgelerinde kişisel isimler ve ödünç kelimelerin bulunması ile birlikte, Luvi dili en erken tarihî kayıtlarda ilk kez görünür; ve bu da Luvice ve Hititçe'nin bu noktada zaten iki ayrı dil olduğunu göstermektedir. Birçok araştırmacıya göre, Hititler daha sonra siyasi ve ekonomik merkezi Kaniš-Neša olan yukarı Kızılırmak bölgesine yerleştiler ve bundan sonra Hititler kendi dillerine nešili ve benzeri adları verdiler. Luviler ise büyük olasılıkla güney ve batı Anadolu'da belki de Orta Anadolu da (muhtemelen Acemhöyük)[26][27] civarlarındaki Purušḫanda da siyasi bir merkezde yaşadılar ve bu dönemde Anadolu'da bulunan Asurlu sömürgeciler ve tüccarlar tarafından da tüm yerel halk hiçbir ayrım gözetilmeksizin nuwaʿum olarak adlandırılmıştı. Hitit dönemiM.Ö. 17. yüzyıldan kalma Eski Hitit kanunlarının tutanakları, o zamanlar bağımsız olan Palā ve Luviya ülkelerine ilişkin olan davaları da içerir ve bunlar başka bir ülkeye sürgün edilen tüccarlar ve insanlarla ilgili olarak Hattuşa ile Luviya ülkeleri arasında yapılmış olan anlaşmalara da dayanıyor gibi görünmektedir.[28] Bununla birlikte, Luvilerin hiçbir zaman tek bir birleşik Luvi devleti oluşturmadıkları, ancak diğer nüfus topluluklarıyla karıştıkları ve bir dizi siyasal oluşumu da oluşturdukları iddia edilmiştir. Azınlık bir görüş ise en nihāyetinde birleşik bir güç oluşturduklarını ve Deniz Kavimleri olarak dan bütünleştiklerini ve Hatti'ye ardından da diğer bölgelere saldırarak Tunç Çağı uygarlıklarının sonunu getirdiklerini savunur. Hitit döneminde, batıda Menderes vadilerine odaklı olarak Šeḫa ve Arzava krallıkları gelişti. Güneyde ise Hurrilerin ve Luvilerin bir karışımının yaşadığı Kizzuvatna bölgesi vardı. Tarhuntaşşa şehriyse güney Anadolu'daki Hitit Yeni Krallığı döneminde gelişmişti ve Viluša Krallığı ise kuzeybatı Anadolu'da Truva'nın konum bölgesinde bulunuyordu. Bu krallıklardan herhangi birinin doğrudan bir Luvi devletini temsil edip etmediğiyse, mevcut kanıtlara isnāden açıkça belirlenemez ve bu çağdaş bilimde bir tartışma konusudur. Chicago Üniversitesi Doğu Enstitüsü'nden Hititolog Petra Goedegebuure; Luvi dillerinin Ege denizinin doğu kıyılarından (Malatya) Melid'e ve Hitit Krallığı dönemindeki Alacahöyük'e kadar kuzeyde de konuşulduğunu savunmuştur.[29] ArzavaArzava krallığı Eski Hitit Krallığı zamanında tasdîklenmiştir, ancak o sıralarda Hitit diyarının konumunun uzağında ve ilgisinin dışında bulunmaktadır. Hitit kaynaklarına göre, Arzava Krallığı'nın başkenti daha sonraki Yunan Efes'ine karşılık gelen Hititçe:𒀀𒉺𒊭 Apaša veya Abaša) idi.[31][32] İlk düşmanca ve askerî etkileşimse Kral I. Tuthaliya veya II. Tuthaliya döneminde gerçekleşti. Hitit ülkesinin Kaşkalar ve Hayasa-Azzi tarafından istila edilmesi, Hitit gücünün azalmasına ve Arzava kralı Tarḫuntaradu'nun Firavun III. Amenhotep ile anlaşması ve kızlarından birini de ona eş olarak vermesi Arzava'nın genişlemesine yol açtı. Uzun bir savaş döneminden sonra başkenti Apaša (Efes), Kral Uhaziti tarafından Kral II. Murşili yönetimindeki Hititlere teslim edildi ve Arzava ülkesi Mira ve Hapalla krallıkları olarak iki ayrı vasal devlete bölündü.[31] Seha Irmağı ÜlkesiŠeḫa ülkesi muhtemelen Lidya'nın antik manzarası ile kabaca uyumluydu ve topraklarına da karşılık gelmekteydi. İlk olarak M.Ö. 14. yüzyılda Hitit kralı I. Tuthaliya'nın Viluša/(Troya)'ya karşı bir sefer yürüttüğü esnāda da tasdîk olunmuştur. II. Murşili tarafından Arzava'nın fethinden sonra, Šeḫa ülkesi Hitit İmparatorluğunun bir tebaası oldu. M.Ö. 13. yüzyılda, Seḫa'dan Kral Manapa-Tarḫunta'dan gelen bir (CTH 191)[33] mektuba göre; Šeḫa ülkesini geçici olarak işgal eden ve yakındaki Lazpa (Midilli) adasına saldıran Arzavalı isyancı ve savaş lordu olan Piyamaradu'nun baskınlarına da katlanılmak zorunda kalınmıştı.[34] Piyama-Radu efsānevі Truva Savaşı öyküsüyle de ilişkilendirilir) KizzuvatnaKizzuvatna antik Kilikya'nın Hitit ve Luvi adıydı ve bölge M.Ö. 16. yüzyılda Hititler tarafından fethedildi. M.Ö. 1500 civarında ülke ayrıldı ve yöneticileri Hitit hükümdarları gibi "Büyük Kral" unvanını taşıyan Kizzuvatna Krallığını kurdu. Hitit Büyük Kralı Telipinu, Kizzuvatna Büyük Kralı İşputahşu ve halefleri tarafından hazırlanıp yenilenen bir antlaşmayı da imzalamak zorunda kaldı. Kral Pilliya döneminde Kizzuvatna egemenliğini kaybetti ve Mitanni'nin bir vasalı haline geldi. M.Ö. 1420 civarında kralı Šunaššura Mitanni vasallığından ayrıldı ve Hitit kralı I. Tuthaliya ile bir ittifak kurdu ve bundan kısa bir süre sonra bölge Hitit imparatorluğuna dahil olmuş gibi görünmekte olup, ta ki o zamanlardan M.Ö. 1190 yılı civarlarına değin Asur ve Frigya tarafından çökertilişine kadar da Hitit imparatorluğunun ayrılmaz bir parçası olarak kalmıştı. Demir Çağı (Luvi-Arami)Hitit İmparatorluğu'nun M.Ö. 1180 yılı dolaylarındaki çöküşünden sonra, kuzey Suriye ve güney Anadolu'da bazı hükümdarlarının kendilerini Büyük Kral unvānı ile tanımladıkları ve kendilerini önceki Hitit yöneticilerinin veya küçük prensliklerinin de meşru halefleri olarak gören birkaç küçük krallık gelişti. Böylece Orta Anadolu'nun güneydoğusunda; Tabal, Hilakku, Kilikya'da Quwe-Kue, kuzey Suriye'de Gurgum, Fırat kıyısında Melid, Kummuhu, Karkamış ve Fırat'ın doğusunda Masuvari/Til Barsip), Asi Nehri üzerinde Unki-Patin ve Hamat krallıkları var oldu. Bu devletlerin kralları ve tüccarları, en sonuncusu M.Ö. 8. yüzyıla tarihlenen yazıtlarda bile Luvi hiyeroglif dilini kullandılar ve bu döneme ait Kral Azativada'ya adanmış olan Karatepe'deki çift dilli Karatepe yazıtları da özellikle önemlidir. Luvilerde inançLuvi dini, Tunç Çağı'ndan erken Roma İmparatorluğu'na kadar tespit edilebilen Küçük Asya'nın bir Hint-Avrupa halkı olan Luvilerin dinî ve mitolojik inanç ve uygulamalarıdır. Luvi inanç yapısı her döneminde yabancı dinsel unsurların etkilerinden güçlü bir şekilde etkilenmiştir ve komşu kültürlerden, özellikle başta Arami ve Hurri dininden açıkça ayırmak mümkün değildir. Luvi, dinî terim ve edebiyatın da erken Hint-Avrupa unsurları komşu Hitit dininden daha baskın ve güçlüdür.[35] Tunç Çağı'nda Luvi dinsel inancının teolojik incelemesi büyük ölçüde Hitit başkenti Ḫattuša'da bulunan kayıtlara da dayanmaktadır.[36] Dinler tarihi açısından Luvi dini iki döneme ayrılabilir: Tunç Çağı dönemi ve Demir Çağı veya Geç Luvi dönemi. Tunç Çağı boyunca Luviler Hititlerin egemenliği altındaydı ve Hititçeye yakın bir dil olan Luvi dilini konuşuyorlardı. Tunç Çağı'nda geliştirilen ve özellikle Luvi dilini temsil etmek için kullanılan bir hiyeroglif yazısı olmasına rağmen, Luvilerin Tunç Çağı'na ait kendi dini yazılarından yalnızca birkaçı bilinmektedir. Hitit İmparatorluğu'nun çöküşünün ardından, kuzey Suriye ve güneydoğu Anadolu'da Geç Luvi devletleri kuruldu ve bunlardan bazıları Aramice'nin etkisi altına girdi ve en geç MÖ 8. yüzyılda Asurlular tarafından boyun eğdirildiler. O dönemde en önemli Luvi merkezleri Karkamış, Melid ve Tabal'dı. Luvi dini, güney Anadolu'da özellikle kişisel Teoforik isimler ile sonrası erken Roma dönemine kadar da uzanmaktadır. Luvice diline yapılan en eski tanıklıklar, Kārum Kaniš'teki (M.Ö. 1900 civarında) döneminin Asurlu tüccarlarının arşivlerinden gelmektedir; ve burada teoforlar da dahil olmak üzere açıkça Luvi olarak yorumlanabilecek bazı kişisel isimler ortaya çıkar. Bunlar Šanta ve Runtiya'ya bu dönemde tanrı olarak tapınılıp ibadet edildiğini de göstermektedir. Hitit metinlerinde, Luvice dilinin parçaları genellikle yağmur yağdırma ve insanların arındırılması veya şifa ile iyileştirilmesi amacıyla yapılan büyülü ayinlerde görülür ve Tanrıça Kamrušipa bunda önemli bir rol oynar. Bununla birlikte, Hupişna'lı (çağdaş Ereğli) Tanrıça Ḫuvaššanna gibi yerel kültler'de onaylanmıştır. Sakarya Nehri bölgesinde olduğuna inanılan Ištanuva şehrinin Panteonu da Luvi inanç kültü'nün coğrafyasına aitti. Geride kalan Luvi hükümdarları ve tüccarları M.Ö. 11. yüzyıldan itibaren, Demir Çağı Luvilerinin dini inançları hakkında zengin kanıtlar sağlayan birkaç yazıt bıraktılar. Bunlar arasında tanrılarının heykeller şeklindeki tasvirleri veya Hitit tarzında kaya kabartmaları veya kaya oyma kabartmaları da bulunmaktadır. Özellikle Melid'den M.Ö. 10. yüzyıla ait döneminin dindar bir kralı tarafından yaptırılan birçok kabartma eserde mevcuttur ve kabartmalar da kralın bir dizi tanrının önünde adak sunuşu tasvir edilmektedir. Ayrıca kabartmaların birinde gök ve fırtına tanrısının yılan benzeri bir şeytanla olan savaşının bir görüntüsü de tasvir edilir; bu da Hitit mitolojisi'nin İlluyanka efsanesini ve Yunan Tifon efsanesini hatırlatır. Klasik Antik Çağ'da başta Kilikya ve Likya olmak üzere eski Anadolu'dan gelen teoforik kişisel isimlerin kanıtlarına göre, Luvi dini unsurları Roma dönemine kadar hayatta kalmıştır. Luvi tanrısı Šanta'dan türeyen Sandas tanrı kültü'nün Herakles ile özdeşleştiği Tarsus'ta kanıtlanmıştır. Tanrıça Kubaba ile özdeşleşen Artemis-Perasia kültü'de Kilikya'da mevcuttur ve yerleşiktir. Benzer izler açık farklılıklar ile de olsa Luvilerin yakın akrabaları olan Likyalıların ve Karyalıların dinî unsurlarında da görülebilir. Luvi panteonu zamanla değişse de Tarhunt, Tivat, Arma, Runtiya ve Šanta her zaman tapınılan ve ibadet edinilen tipik Luvi tanrıları olarak kaldılar. Suriye ve Babil etkilerini de içeren Hurri unsurları, daha sonra Iya, Hipatu, Šaruma, Alanzu ve Šauska gibi tanrılarla görünür hale gelir. Hitit dininin aksine, Luviler Hatti dininden önemli ölçüde etkilenmemişlerdir. Demir Çağı'nda Babil dininden (örneğin Marutika = Marduk) ve Arami dininden (Pahalat = Baʽalat /Baltis) etkilenilmiştir ve özellikle tanrıların tasvir edilme biçiminde de doğrudan etkileri olmuştur.
Diğer bilimsel çalışmalarLuvice'nin Truvalılar tarafından konuşulan dil için en mâkul ve muhtemel adaylardan birisi olduğu da kabul edilir.[37] 1995 yılında Truva katman VII'de Luvice hiyeroglif yazılı bir çift dışbükey Luvi mührünün bulunmasından sonra, Homerik Troya'da konuşulan dil hakkında ateşli bir tartışma yaşandı. Tübingen Üniversitesi'nden Hititoloji uzmanı Frank Starke; Truva Savaşı sırasında Truva'nın kralı olan Kral Priam'ın adının da "fevkalâde cesur, yiğit" anlamına gelen Luvice bileşiği Priimuua' dan geldiğini ve bağlantılı olduğunu da ileri sürdü.[38] Viluša/Truva'nın Luvi dili veya dillerini konuşan çok daha büyük bir topluluğa ait olduğunun kesinliği de giderek artmaktadır. Fakat Luvi dilinin Truva da öncelikli olarak resmi bir dil mi yoksa günlük konuşma dilinde mi olduğu ise tam olarak net değildir.[39] (Bkz:Truvaca) Luviler milâttan önce II. binyılın sonlarına doğru Geç Tunç Çağı dönemiyle beraber, Balkanlardan gelen Hint-Avrupalı Trako-Frig kavimlerinin yeni bir göç dalgasını yaşadılar ve tarihî sürümlerden birine göre; Bronz Çağı Çöküşü dönemi itibarıyla de Hurri-Urartu dillerinin konuşmacılarıyla birlikte (Ermeni-Frigler) Muşkiler temelinde Ermeni halkının oluşum sürecine katıldılar ve bir Hint-Avrupa etnik azınlık unsurunun dili olan Ana Ermenice dilini de korudular.[40][41][42] Luwian Studies Vakfı'nın araştırmaları sonucunda, vakfın başkanı İsviçreli jeoarkeolog Eberhard Zangger'in açıkladığı görüşlerine göre, Luviler bilindiğinden daha geniş bir coğrafyada, daha çok sayıda yerleşimleri vardı. Son yıllarda vakfın Batı Anadolu'da tespit ettiği Geç Tunç Çağı'na ait 340 adet yerleşim yeri, bilinen Girit-Minos Uygarlığı, Miken Uygarlığı dönemi Yunanistan ve Hitit Krallığı'nın toplam sayısından epey fazla. Üstelik bu yerleşimlerin büyüklükleri de buluntu yoğunlukları da daha fazla.[43] Zamanın arkeoloji biliminin aksine Zangger, Batı Anadolu'da Hitit belgelerinden bilinen ve Luvi krallıkları olarak da gördüğü Arzava, Mira, Vilusa/Truva), Lukka Ülkesi ve Seha Irmağı Ülkesi'nin toprakları da dahil olmak üzere bu devletlere daha da büyük bir önem atfetti ve Zangger'in görüşüne göre; eğer bu küçük Luvi krallıkları birleşmiş olsalardı, Miken Yunanistan'ının veya Minos-Giriti'nin askerî ve ekonomik önemine de denk olurlardı.[44] Ayrıca bakınızKaynakça
Diğer Kitâbiyat
Dış bağlantılar
|