Onikiciler ya da İsnâ'aşer'îyye (İmamî Şiîlik, Arapça: اثنا عشرية), On İki İmam'a inanan On ikicilik mensuplarını tanımlamak için kullanılan tabir. On İki İmama inanmalarından dolayı (Onikicilik/On İki İmamcılık) olarak adlandırıldıkları da olur.
İsnâaşeriyye mezhebinden olanlar, imamlara inanç gibi Şiilik inancının birçok öğretilerini ilişkin mezheplerle paylaşsalar da İsmâiliyye ve Zeydiyye ile imam sayısında uyuşmazlar. Ayrıca imamların teselsülü konusunda da birleşemezler. Genel olarak imamın tanımı ve rolü konusunda da farklı görüşleri bulunmaktadır.[kaynak belirtilmeli]
Ehl-i Sünnet ve Şîa arasındaki farklılık, Şiiliğin Muhammed'den sonra ilk yöneticinin hem peygamberin vasiyetiyle, hem de ilahî seçimle Ali olması gerektiğine inanılmasıdır. İsnaaşeriyye'de son imam olan Mehdî'nin çocukken kaybolup bugün gayba halinde bulunduğu ve ileride tekrar Mehdî olarak Dünya'ya geleceğini kabul ederler. Takriben Şiilerin %85'i Onikici olup Şii Müslüman denirken genelde İsnaaşeriyye'den olanlar kastedilir.
İsnaaşeriyye inancına göre;
İslâm peygamberiMuhammed'in kızı Fâtıma ve dâmâdı Ali'nin soyundan gelen On İki İmam kanalıyla ulaşan sözleri hadis olarak kabul eder ve bunları en güvenilir olarak görürler. Hadis anlayışlarının, Ehl-i Sünnet anlayıştan farkı şudur ki; bir hadisin sahih olup olmadığına, rivayet eden kişinin Ehl-i Beyt soyundan gelip gelmediğine bakılarak karar verirler. Bu yönüyle Sünnilerce sahih kabul edilen Kütüb-i Sitte'yi genellikle esas almazlar, bunun yerine Kütüb-i Erbaa'ya önem verirler.
Bilhassa İslâm peygamberi Muhammed'in kuzeni, dâmadı ve peygamberin ilk hanımı olan Hatice'den sonra İslâm'ı ikinci olarak kabul eden, Ehl-i Beyt'in başı ve peygamberin bugüne kadar gelen soyunun tek babası olan Ali'nin teselsülünü Sünnîlerin hilâfına Hilâfetin yerine esas kabul ederler. Onlara göre Ali, Müslümanların çoğunluğunca kabul edilen dördüncü halife olmaktan ziyade ilâhî tasdik edilmiş ilk imâmdır. Bu imâmlara "İlâhî Halîfeler" de derler.
Hulefâ-yi Râşidîn yani Dört Halife içinde kabul gören ilk üç halife olan Ebû Bekir, Ömer ve Osman'ın halifeliklerinin hak olmadığını ama bu yüzden de onların küfürle suçlanamayacaklarını kabul ederler.[1][2]
^Muhammed Ebû Zehra: Mezhepler Tarihi, Sayfa 225, Düşün Yayıncılık, İstanbul, 2011. (Câ’bir, i’tikad ve imân esasları konusunda Câ’fer-i Sâdık’tan ders almış ve onun i’tikadını benimsemiştir. Câ’bir bin Hayyân, Câf’er-i Sadık’ın îlmini topladığı beşyüz risâlesini bir araya getirerek tek bir kitâp halinde yayınlamıştır. Câ’bir bu risâlelerin, kendisinin Câf’er-i Sadık’tan edindiği feyz ve ilhâmlar sayesinde teşekkül ettiğini belirtmiştir.)
^Muhammed Ebû Zehra, Mezhepler Tarihi, Sayfa 225, Düşün Yayıncılık, İstanbul, 2011. (İmâm Câ’fer’in Allah’ın mevcûdiyetini bilme gayesi için Kozmoloji ilmiyle uğraştığını bildiren deliller vardır. Elde ettiği bilgileri Allah’ın vahdaniyetini ispat etmek amacıyla kullanmıştır. Bu konuda, İmâm Câ’fer-i Sadık, Kur'an’in evren ve tabiât hakkında bilgiler vererek insanları düşündürme methodunu uygulamıştır. Mufaddal bin Amra’ya yazdırdığı “Risalet-ût Tevhîd” adlı kitabında tabiât olaylarının insanın hizmetine sunulmuş olduğunu öne sürerek, hepsinin bir yaratıcının eseri olması gerekliliği hakkında yürüttüğü fikirlerini savunmuştur.)