17-25 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu
17-25 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu veya 2013 Türkiye yolsuzluk skandalı, 2013-2014 yıllarında yürütülen ve bazı kâmu kurum ve kuruluşları ile aralarında dört bakanın da yer aldığı kâmu görevlilerinin görevi kötüye kullanma ve rüşvet ile suçlandığı soruşturmalardır. Soruşturmalar Eylül 2012 ve Şubat 2013'teki bir dizi ihbarla başlamıştır. 17 Aralık 2013 günü Cumhuriyet Savcısı Celal Kara'nın gözaltı talimatları ve ilgili mahkemelerin arama kararlarının yerine getirilmesi ile kâmuoyu tarafından duyulmuştur. İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlarla Mücadele ve Mâlî Şube Müdürlüğü ekipleri tarafından gerçekleştirilen soruşturmada aralarında iş adamları, bürokratlar, banka müdürü, çeşitli düzeyde kâmu görevlileri ve 61. Türkiye Hükûmeti kabine üyesi dört bakan ile üç bakan çocuğunun olduğu kişiler hakkında "rüşvet, görevi kötüye kullanma, ihaleye fesat karıştırma ve kaçakçılık" suçlarını işledikleri iddiası yer almıştır. 16 Ocak 2014 tarihli Hakimler ve Savcılar Kurulu kararı ile soruşturmayı başlatan Cumhuriyet Savcısı Celal Kara'nın görev yeri değiştirilmiş, soruşturma diğer savcılar tarafından yürütülmüştür. Dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, soruşturmayı yürüten yargı ve emniyet mensuplarının Gülen Hareketi tarafından yönetildiğini ve "paralel devlet" yapılanmasında yer aldığı iddia etti. Soruşturmaların ardından Egemen Bağış Avrupa Birliği Bakanlığı görevinden alındı. İçişleri Bakanı Muammer Güler, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar bakanlık görevlerinden istifa ettiler; Bayraktar ayrıca milletvekilliğinden de istifa etti. 5 Ocak 2015'te TBMM'de yapılan oylamada eski bakanların Yüce Divan'a gönderilmemesine karar verildi. SoruşturmaBazı kamu kurumlarına ve savcılığa yapılan rüşvet, görevi kötüye kullanma ve ihalelere fesat karıştırma ihbarı üzerine 13 Eylül 2012, 21 Eylül 2012 ve 14 Şubat 2013 tarihlerinde soruşturmalar başlatıldı.[2] Başsavcılık tarafından görevlendirilen Cumhuriyet Savcısı Celal Kara'nın talimatı üzerine, 17 Aralık 2013 tarihinde şüphelilerin ev ve işyerlerinde arama yapılarak ele geçirilen çeşitli eşya ve paralara el konuldu. Dönemin İçişleri Bakanı Muammer Güler'in oğlu Barış Güler, dönemin Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan'ın oğlu Kaan Çağlayan, dönemin Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar'ın oğlu Oğuz Bayraktar, iş insanı Ali Ağaoğlu, Halkbank genel müdürü Süleyman Aslan ve Rıza Sarraf gözaltına alındı.[3][4] İlerleyen günlerde soruşturma dosyasıyla ilgili birtakım bilgiler medyaya sızdı. Buna göre iş insanı Rıza Sarraf'ın soruşturmanın kilit ismi olduğu, bürokraside dört bakan ile geliştirdiği ilişkiler ve rüşvet çarkı sayesinde kara para aklama, altın kaçakçılığı gibi birtakım suçlar işlediği öne sürüldü. Ayrıca soruşturmada üç bakan çocuğu hakkındaki suçlamaların, "rüşvet almaya ve vermeye aracılık etmek" olduğu iddia edildi.[5] Soruşturma kapsamında gözaltına alınan 71 şüpheliden 24'ü çıkarıldıkları mahkemece tutuklandı, 38'i de adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.[6] 18 Aralık 2013'te İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, soruşturma dosyasının geniş olduğu ve fazla iş yükü gerektirdiği gerekçeleriyle, soruşturmaya ek 2 savcı daha atadı ve savcılar arasındaki herhangi bir ihtilaf durumunda soruşturmaya ilişkin kararların 2'ye 1 çoğunlukla alınması talimatını verdi.[7] Şüpheliler arasında bulunan İçişleri Bakanı Muammer Güler, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar ve Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış hakkında cezai kovuşturma yapılabilmesi için hazırlanan fezlekeler, TBMM'ye gönderilmek üzere Adalet Bakanlığı'na sunuldu.[8] 25 Aralık'ta Savcı Muammer Akkaş yolsuzluk ve rüşvet iddiasıyla başlattığı soruşturma kapsamında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan'ı şüpheli sıfatıyla ifadeye çağırmak üzere bir belge hazırladı.[9] Ancak, Emniyet Müdürü Selami Altınok, gözaltı ve arama talimatını, gerekçe ve delillerinin yetersizliği nedeniyle geri çevirdi.[10] Yeni atanan İçişleri Bakanı Efkan Ala'nın, Erdoğanlar'ın evinin çevresine özel tim yerleştirerek olası gözaltına almaları engellediği basına yansıdı.[11] Tutuklanan şüpheliler, 28 Şubat 2014'te serbest bırakıldı.[12] "Hükümet yargıyı kendine bağladı" yorumları yapılan tahliyelerle ilgili olarak Başbakan da "adalet yerini buldu" şeklinde açıklamada bulundu.[13] Başlatılan soruşturmaya bakan, bürokrat ve kamuoyunun yakından tanıdığı kişilerin adları karıştığından, özellikle ilk günlerde kamuoyunda ve Türk ekonomisinde deprem etkisi izlendi. Borsada sert düşüşler yaşanırken dolar ve avro yükseldi.[14][15] Bilhassa gözaltı görüntülerinin, özellikle de şüphelilerin evlerinde ele geçirilen yüksek miktarlardaki paraların görüntülerinin medyaya sızmasıyla adı geçen bakanlar ve hükûmet eleştirilerin odağına oturdu. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan başlatılan soruşturmayı, hükûmeti ve ekonomiyi zor duruma düşürmek amacıyla yapılan bir operasyon olarak nitelendirdi ve gözaltıların seçime az bir zaman kala yapılmasına dikkat çekti. Ayrıca kısa süre önce Gülen Hareketi'yle, dershaneler hakkında yapılacak olan düzenleme sebebiyle gerginlik yaşayan hükûmet, soruşturmaların bu gerginlikle ilgili olduğunu ve Yargı ile Emniyet'te bulunan Gülen Hareketi'ne bağlı personel tarafından, yine Gülen Hareketi'nden gelen talimat üzerine bu soruşturmanın başlatıldığını iddia etti.[16][17] 2012 yılında ABD senatosunda alınan İran ile petrol alım satımının altın ile yapılmasına karşı karardan hemen önce bu soruşturmaların başlatılmış olması ve soruşturma konusu ticaretin bahsedilen altın ticaretini içermesi soruşturma üzerindeki operasyonel olma kuşkuları daha da artırdı.[18] İlerleyen günlerde, soruşturmanın bir siyasi operasyon olduğunu iddia eden ve Gülen Hareketi'ni hedef gösteren hükûmet yetkilileri, hareketin yürütme ve yargı içine sızdığını ve bir "paralel devlet" hüviyetini aldığını iddia etti. Gözaltıların başlamasından kısa süre sonra da, iddia edilen paralel devlet yapılanmasına önlem gerekçesiyle Emniyet'te, Yargı'da ve TİB, TRT, BDDK gibi bazı kamu kurumlarında birçok personel görevden alındı veya personelin görev yeri değiştirildi.[19][20][21][22] Hükûmet, soruşturmanın gizliliği prensibinin hiçe sayılarak soruşturma bilgilerinin basına sızdırılmasını da eleştirdi.[23] Gülen Hareketi adına yapılan açıklamalardaysa hükûmetin kendilerini hedef göstermesi eleştirildi. Hükûmetin, soruşturma sebebiyle bozulan siyasi gücünü korumaya yönelik bir komplo teorisi çabasında olduğu, soruşturmalarla hiçbir ilgilerinin olmadığı ve şayet iddia edildiği şekilde bir paralel devlet yapılanması varsa, üzerine gidilmesinin gerekli olduğu ifade edildi. Ayrıca kamudaki görevden alma, görev yeri değişiklikleri ve meslekten ihraçların hukuka aykırı olduğu ve mensuplarına yönelik bir "cadı avı" hüviyetine büründüğü iddia edildi.[24][25][26] Başbakan Erdoğan, katıldığı bir mitingde bu iddiayı "ihanet edenlerin görevlerini değiştirmek cadı avıysa, biz bu cadı avını yapacağız, bunu da bilin" şeklinde yanıtladı.[27] 5 Ocak'ta medyada yer alan ve bir Millî İstihbarat Teşkilatı (MİT) belgesine dayandırılan habere göre, söz konusu bakanlarla Rıza Sarraf'ın ilişkide olduğu ve bunun hükûmeti güç duruma düşürebileceği MİT tarafından sekiz ay önce Başbakan'a rapor edilmişti.[28] Soruşturmanın ardından Gezi Dayanışması ve sendikalar tarafından protesto eylemleri düzenlenmiştir. İçişleri Bakanlığı'nca, savcılığın gözaltı ve mahkemenin arama kararlarını yerine getiren adli kolluk amir ve memurlarının önemli bir kısmının görev yerleri değiştirildi, görevden alındı veya meslekten ihraç edildi.[29] 29 Ocak 2014'te soruşturma savcısı Celal Kara,[30] 11 Şubat 2014 tarihli HSYK kararnamesi ile de, soruşturma iznini veren İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekili Zekeriya Öz'ün aralarında bulunduğu 166 hâkim ve savcının görev yeri değiştirildi.[31] Celal Kara 16 Ocak 2015'te soruşturma nedeniyle açığa alındı. Yurt dışında kaçak olarak bulunan Kara, 24 Ocak 2015'te Can Dündar ile yaptığı söyleşide Rıza Sarraf'ın lider sıfatıyla örgütün faaliyetleri kapsamındaki tüm suçlardan sorumlu olduğunu, polis fezlekelerinde ve Meclis'e yollanan bilgi notunda yer almasa da dönemin Başbakanı Erdoğan'ın da işin içinde olduğunu düşündüğünü söyledi: "Dönen işlerin Başbakan’dan habersiz, bilgisiz ve izinsiz dönmesine imkân ve ihtimal yok. Telefon konuşmalarına, aralarındaki diyaloglara bakınca kesinlikle diyorsunuz ki, perde arkasından bu işlere yol ve izin veren, Başbakan’dır."[32] Soruşturmaların Kapatılması ve İlgili Yargı Mensuplarının Atamaları17 Aralık soruşturma dosyasında; Cumhuriyet savcıları Celal Kara ve Mehmet Yüzgeç tarafından yürütülen soruşturmada 17 Aralık 2013'te yapılan operasyonun ardından 18 Aralık'ta Cumhuriyet Başsavcısı Turan Çolakkadı Cumhuriyet savcıları Mustafa Erol ve Ekrem Aydıner'i de bu dosyada görevlendirdi. 16 Ocak 2014'te HSYK tarafından Başsavcı Turan Çolakkadı'nın görev yeri değiştirildi ve yerine Hadi Salihoğlu atandı.[33] 24 Ocak 2014 günü yaptığı tanışma toplantısında "Esaslı bir görev değişikliği yapacağım. Bizim geldiğimiz belli olmalı." diyen Başsavcı Hadi Salihoğlu,[34] 29 Ocak'ta savcılar Celal Kara ve Mehmet Yüzgeç'i dosyadan aldı. Savcı Mustafa Erol da dosyadan çekildi. Soruşturma dosyası bu tarihten sonra tek başına savcı Ekrem Aydıner tarafından yürütülmeye başlandı.[35] Savcı Aydıner, 17 Ekim 2014'te takipsizlik kararı vererek 17 Aralık soruşturma dosyasını kapattı.[36] Savcı Aydıner, 31 Ocak 2014'te yaptığı açıklamada “Soruşturma devam ettiği için iddianameyi daha yazmadım, kendim yazacağım” demişti.[37] İstanbul Fatih ilçesi Emniyet Müdür Yardımcısı müşteki Orhan İnce'nin takipsizlik kararına yaptığı itiraz İstanbul 6. Sulh Ceza Hakimi Fevzi Keleş tarafından 16 Aralık 2014'te reddedildi ve böylece dosyanın kapandığı kesinleşmiş oldu.[38] Savcı Ekrem Aydıner'in, daha önce kınama cezası aldığı bir disiplin soruşturmasının yeniden incelenmesi karşılığında takipsizlik kararı verdiği iddia edildi.[39] Bu konuda CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu'nun dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu'nun cevaplaması istemiyle verdiği 20 Ekim 2014 tarihli yazılı soru önergesi[40] cevapsız bırakıldı.[41] Bu konuda 28 Mayıs 2015'ta yeni bir gelişme yaşandı. Savcı Ekrem Aydıner hakkında 17 Aralık soruşturmasından daha önceki tarihlerde verilmiş olan kınama cezası HSYK tarafından kaldırıldı.[42] Ekrem Aydıner, bir süre İstanbul'da görev yaptıktan sonra HSK'nın 17 Haziran 2020 tarihli kararnamesi ile İzmir Cumhuriyet Başsavcı Vekilliğine atandı.[43] Ancak kısa süre sonra Ankara Cumhuriyet Başsavcı Vekili olarak görevlendirildi. Bu görevi esnasında CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ve 17 CHP MYK üyesi hakkında dokunulmazlıklarının kaldırılması istemiyle fezleke hazırlaması özel görevlendirildiği yorumlarına neden oldu ve HSK'ya şikayet edildi.[44] HSK'nın 19 Haziran 2022 tarihli kararnamesi ile Ankara'dan Gaziosmanpaşa Cumhuriyet Başsavcı Vekilliğine atanan Aydıner, bu karara yaptığı itiraz üzerine Bakırköy Cumhuriyet Başsavcı Vekili olarak görevlendirildi.[45] Aydıner, Haziran 2024'te yaş haddinden dolayı emekliye ayrıldı.[46] 17 Aralık soruşturma dosyasının şüphelilerinden Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan dahil 6 tutuklu hakkında 14 Şubat 2014 tarihinde tahliye kararı veren[47] İstanbul 19. Sulh Ceza Mahkemesi Hakimi Hulusi Pur, Temmuz 2014'te yeni kurulan sulh ceza hakimliklerinde görevlendirildi. Hakim Hulusi Pur, 7 ay geçmeden, 5 Şubat 2015 tarihli yetki kararnamesi ile terfi ettirilerek İstanbul 17. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı'na atandı.[48] Hakim Pur, 16 Temmuz 2018’de de HSK tarafından Yargıtay üyesi seçildi.[49] 28 Şubat 2014 tarihinde bakan çocukları ve İranlı iş adamı Reza Zarrab'ın tahliyesine karar veren[50] Sulh Ceza Mahkemesi Hakimi İslam Çiçek Temmuz 2014'te yeni kurulan sulh ceza hakimliklerinde görevlendirildi. Hakim Çiçek’in Facebook sayfasında dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın fotoğrafıyla beraber “Allah uzun ömür versin uzun adam” notunu paylaşması TBMM'de tartışma konusu oldu.[51] Hakim Çiçek, HSK'nın 5 Temmuz 2017 tarihli kararı ile Yargıtay üyesi seçildi.[52] 10 Şubat 2014 tarihinde Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan’ın mal varlığı üzerindeki tedbirin kaldırılmasına karar veren Hâkim Recep Uyanık, Temmuz 2014'te yeni kurulan sulh ceza hakimliklerinde görevlendirildi. 16 Temmuz 2018’de de HSK tarafından Yargıtay üyesi seçildi.[49] 29 Ocak 2014'te Reza Zarrab’ın mal varlığı üzerine konulan tedbirin kaldırılmasına karar veren Hâkim Cevdet Özcan Temmuz 2014'te yeni kurulan sulh ceza hakimliklerinde görevlendirildi. Daha sonra adı, milletvekili Burhan Kuzu ile ilişkisi ve İranlı uyuşturucu baronu Naci Şerifi Zindaşti'nin usulsüz tahliye edilmesi olayı nedeniyle gündeme geldi ve görevden alındı.[53] 25 Aralık soruşturma dosyasında; Cumhuriyet Savcısı Muammer Akkaş 26 Aralık'ta dosyadan el çektirildi. Dosya Cumhuriyet savcıları İrfan Fidan, Fuzuli Aydoğdu ve İsmail Uçar'a devredildi.[54] Adı geçen savcılar 1 Eylül 2014 tarihinde aralarında Bilal Erdoğan'ın da bulunduğu 96 kişi hakkında takipsizlik kararı vererek soruşturma dosyasını kapattı.[55] Cumhuriyet savcıları Fidan, Uçar ve Aydoğdu, HSYK'nın 15 Ocak 2015 tarihli kararnamesi ile İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Vekili olarak atandı.[56][57] İrfan Fİdan, 26 Temmuz 2016 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na atandı.[58] Savcı Fidan, 27 Kasım 2020’de HSK tarafından Yargıtay üyeliğine[59] ve 23 Ocak 2021’de Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından Anayasa Mahkemesi üyeliğine seçildi.[60] İsmail Uçar, HSK'nın 3 Temmuz 2017 tarihli kararnamesi ile İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı'na atandı,[61] 17 Ocak 2024 tarihinde de HSK tarafından Yargıtay üyesi seçildi.[62] Fuzuli Aydoğdu, 14 Haziran 2017'de Adalet Bakanı Bekir Bozdağ tarafından HSK Genel Sekreterliği’ne atandı.[63] 27 Kasım 2020’de HSK tarafından Yargıtay üyesi seçildi.[59] İstifalar ve kabine değişikliğiİddialar sonrası Egemen Bağış Avrupa Birliği Bakanlığı görevinden alındı. İçişleri Bakanı Muammer Güler, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar bakanlık görevlerinden istifa ettiler. Bayraktar ayrıca yaptığı bir açıklamayla, Başbakanı eleştirerek milletvekilliğinden de istifa ettiğini duyurdu:
AK Parti milletvekilleri İdris Naim Şahin, Erdal Kalkan, Ertuğrul Günay, Hasan Hami Yıldırım ve Haluk Özdalga partiden istifa etti. Yine AK Parti milletvekilleri Hakan Şükür ve İdris Bal da soruşturma öncesi yaşanan dershane tartışması sırasında istifa etmişti.
HSK yapısında değişiklikSoruşturmaları "siyasi bir operasyon" olarak nitelendiren hükûmet, çok tartışmalı bir sürecin ardından HSK'nın yapısında değişiklik öngören bir yasa çıkarttı. Düzenlemeyle HSK bünyesinde adalet bakanına hakim, savcı ve adalet müfettişlerinin atanması, disiplin soruşturmaları, vb birçok konuda geniş yetkiler verildi. Ayrıca düzenleme HSK Kurullarının yapısında değişiklik öngörüyordu ve düzenlemenin yürürlüğe girmesiyle yönetim ve denetim kurulları ile Adalet Akademisi üyelerinin görevlerine son verilmesini içeriyordu. Yeni durum kamuoyunun büyük bir bölümü tarafından "hükûmet yargıyı kendine bağladı" şeklinde yorumlandı. AB Komisyonu da hükûmeti, atılan adımın "hukuk devleti" ve "kuvvetler ayrılığı" ilkelerine uymadığı gerekçeleriyle eleştirdi. Ayrıca HSK Başkanvekili Ahmet Hamsici, 66 sayfalık bir açıklama yaparak, değişikliğin Anayasa'ya aykırı olduğunu söyledi. Anayasa Mahkemesi, bu düzenlemenin Anayasa'ya aykırı olduğu gerekçesiyle yapılan iptal başvurusu üzerine, 11 Nisan 2014'te verdiği kararla, düzenlemenin Adalet Bakanı'na verdiği olağanüstü yetkileri Anayasaya aykırı bularak iptal etti.[69] TBMM Soruşturma Komisyonu ve Yüce Divan oylaması17 Aralık sürecinden sonra istifa eden ya da görevden alınan bakanları araştırmak üzere 5 Mayıs 2014'te TBMM'de 15 kişilik bir komisyon kuruldu. 9 AK Parti, 4 CHP, 1 MHP ve 1 HDP'li üyesi olan komisyon 5 Ocak 2015'e kadar çalıştı. 5 Ocak 2015'te Komisyon Başkanı Hakkı Köylü başkanlığında son kararın verilmesi için toplanıldı ve yaklaşık üç saat süren oylama aşamasından sonra dört eski bakanın Yüce Divan'a gönderilmesine gerek görülmedi. Komisyonda bulunan 9 AK Partili üyenin tümü dört bakanın Yüce Divan'a gönderilmemeleri yönünde, geri kalan 4 CHP ve 1 MHP'li üye ise gönderilmeleri yönünde oy kullanmıştır. Komisyonun tek HDP'li üyesi olan Bengi Yıldız komisyonun çalışmalarına getirilen yayın yasağını ve komisyonun sağlıklı şekilde işlemediğini[70] öne sürerek komisyondan ayrılmıştı. Haklarında yolsuzluk iddiaları bulunan dört eski bakanın açıklanamayan gelir artışlarını[71] ve TİB tarafından yasal olarak kayıt altına alınmış tapeleri[72] inceleyen komisyon gerekçeli kararını sonra açıklamak üzere, suçlanan bakanların Yüce Divan'da yargılanmasının gerekmediğini bildiren bir karar aldı.[73] Yedi ay çalışan komisyonun aldığı karar TBMM Genel Kuruluna ulaştırılarak karar tartışmaya açıldı ve oylamanın sonucunda nihai karar alındı. Komisyon kararı öncesinde Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu anayasal olarak hukukla uğraşan en yüksek mahkeme konumundaki Anayasa Mahkemesi'nin güvenilmez ve tuzak kuran bir unsur olduğunu, eğer yolsuzluk yapılmış ise AK Parti'nin bunu kendi içerisinde çözeceğini belirtmiştir.[74] Mecliste yapılan oylama sonucu bakanların Yüce Divan'a gitmemeleri yönünde karar çıktı.[75] Sonraki gelişmelerRıza Sarraf 19 Mart 2016'da Amerika Birleşik Devletleri'nin Miami kentinde banka dolandırıcılığı ve kara para aklamanın yanı sıra ABD'nin İran'a yönelik ambargosunu delmek suçlamaları ile göz altına alındı ve ardından mahkeme tarafından 75 yıla kadar hapis istemiyle tutuklandı.[76][77][78] Reza Zarrab'ın avukatı Benjamin Brafman aracılığıyla Manhattan Bölge Mahkemesi'ne yaptığı 50 milyon dolarlık kefalet başvurusuna, New York Güney Bölge Başsavcısı Preet Bharara, 17 Aralık fezlekesini delil göstererek itiraz etti.[79] Savcı Preet Bharara itirazında, Emine Erdoğan'ın kurucusu olduğu TOGEM-DER gibi derneklere yapılan bağışları söz konusu ederek, Sarraf'ın dolandırıcılık, altın kaçakçılığı, rüşvet, fuhuşa aracılık etmek suçlarına karıştığına, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan başta olmak üzere devletin üst kademeleriyle olan ilişkilerini kullandığına ilişkin kanıtlara yer verdi ve salıverilme ihtimaline dair şu uyarıyı yaptı: “Yapılan yardım ve derneğin yapısı, Sarraf’ın üst düzey bürokrat ve devlet yetkilileri ile ilişkisini ortaya koyuyor. Bu bakımdan zanlının Türkiye’ye geçmesi durumunda geri gelmemesi ya da gelmesinin engellenmesi büyük ihtimaldir.”[80] 25 Mayıs 2016 tarihinde CHP İstanbul milletvekili İlhan Cihaner, ABD'deki iddianameyi gerekçe göstererek 17 Aralık soruşturmasındaki takipsizlik kararının kaldırılmasını ve yeni bir soruşturma açılmasını talep ederek İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına başvurdu.[81] İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, ABD'deki Reza Zarrab soruşturmasını başlatan New York Güney Bölgesi eski savcısı Preet Bharara ve savcı Joon H Kim hakkında "Devletin güvenliğine veya iç ve dış siyasal yararlarına ilişkin belge veya vesikaları kısmen veya tamamen yok eden, tahrip eden veya bunlar üzerinde sahtecilik yapan veya geçici de olsa bunları tahsis olduğu yerden başka bir yerde kullanmak hile ile almak veya çalmak, kişiler arasındaki haberleşme içeriklerini hukuka aykırı olarak ifşa etmek, kişilerin özel hayatına ilişkin görüntü veya sesleri hukuka aykırı olarak ifşa etmek” iddiasıyla Kasım 2017'de soruşturma başlattı.[82] Ayrıca bakınız
Kaynakça
|